Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Erkekler ne ister?

Kadınların hiçbir şey istememesini ister ‘‘Seni seviyorum'' sözünü bir kez söylesin, karşı taraf bununla 20 sene idare etsin ister Gökten yağmur değil kadın yağsın ister Maçların 90 dakikadan 24 saate çıkarılmasını ister Evli olmak ama bekar gibi yaşamak ister Ön sevişmenin Aydın Havası kısalığında olmasını ister Ölecekse skor yaparken ölmek ister Bir bakışı canlar yaksın ister Kadınları ‘‘Çocuklarımın anası'', ‘‘Elimin kiri'' vs. sıfatlarla kategorize etmek ister Aldatmak ve hoş görülmek ister TV'nin karşısında horlaya horlaya uyumak ister Yatmak ister Her istediğinde sevişilsin ister Bütün kadınların ‘‘tu kaka'', bir tek kendi kadınının ‘‘Sadıka Hanım'' olmasını ister... Bilimin bir gün erkeklerin kadınlardan daha zeki olduğunu ortaya çıkarmasını ister Kendi anlayışsızlığını örtbas etmek için kadınların anlaşılmaz olduğu masalını dünyaya yaymak ister Bir kadınla sonuca varmak için aşılması zorunlu olan o kahrolası merhalelerin hiç olmamasın

"Kadın Dediğin" ve "Erkek Dediğin" / Can YÜCEL

Kadın Dediğin Kadının hası yumuşak başlı olmaz, ama ağırbaşlı ve sıcak olur. Ağırbaşlılıktan kastım, sıkıcılık değil elbet. Şımarıklığın da hakkını verir. Ağırbaşlı tebessümleri olur bir de. Kadın yüzü dediğin mahkeme duvarına benzemeyecek. Bu tebessümler sevgidir. Yumuşacık bir sevgi olur kadın yüreğinde. Kim olursa olsun, ne yaşamış olursa olsun. Erkeğini dizine yatırıp saçlarını okşamayı bilir gerçek bir kadın. Kadının hası nerede, nasıl davranacağını bilir… İnsanların içinde kapris yapmaz, hır çıkarmaz; ama gerçek bir Osmanlı kadını gibi,adabıyla, raconuyla istediğini alır. Dırdır etmez. Çok konuşup, baskı yapıp erkeği bezdirmez. Yüz göz olmaz kadının hası. Bazen öyle bir bakar ki, hele bir de bazen öyle bir susar ki, bin tümceye bedeldir bu bakmalarla susmalar. Bu kadın üzülmeyi de bilir, ağlamayı da,kızmayı da. Ama üzmemek lazım, ayrıca kızdırmaya da gelmez. Gerçek bir kadın ezik durmaz. Kambur yürümez, dimdik durur. Kendine saygısı, güveni vardır. Erkeğine can yoldaşı olur,deste

Gitmek - Can Yücel

Bu günlerde herkes gitmek istiyor Küçük bir sahil kasabasina Bir baska ülkeye, daglara, uzaklara... Hayatindan memnun olan yok. Kiminle konussam ayni sey... Herseyi, herkesi birakip gitme istegi. Öyle "yanina almak istedigi üç sey" falan yok. Bir kendisi Bu yeter zaten. Herseyi, herkesi götürdün demektir.. Keske kendini birakip gidebilse insan. Ama olmuyor. Hani kendimizden raziyiz diyelim, öteki de olmuyor. Yani herseyi yüzüstü birakmak göze alinmiyor. Böyle gidiyoruz iste. Bir yanimiz "kalk gidelim", öbür yanimiz "otur" diyor. "Otur" diyen kazaniyor. O yan kalabalik zira... is, Güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, Güvende olma dugusu... En kötüsü aliskanlik Aliskanligin verdigi rahatlik, Monotonlugun dogurdugu bikkinligi yeniyor. Kaliyoruz... Kus olup uçmak isterken, agaç olup kök saliyoruz. Evlenmeler... Bir çocuk daha dogurmalar... Borçlara girmeler... isi büyütmeler... Bir köpek bile bizi uçmaktan alikoyabiliyor. Misal ben... Kapidaki Rex'

Bursa'dayım. Yılmaz Özdil

Bursa’dayım. Bir kafede oturuyorum. Fonda müzik var. Candan Erçetin söylüyor: “Kırık kalpler durağında...” “Kimini yakıp geçen aşklar incitmiş, kimini yanlış kararlar yıkıp geçmiş, kimine yakın dostu ihanet etmiş, kimi hayatın sillesini yemiş...” “Sözleşmeden buluşuverir kırık kalpler, anlatılmaz ama ordadır bütün dertler, gönül kırgınlıkları, hayat haksızlıkları, kader yalnızlıkları çeken bütün kalpler...” Bana sorarsanız... Bursaspor’u anlatıyor. Ömer Erdoğan... Galatasaray’dan gönderildi. Mustafa Keçeli... Trabzon’dan gönderildi. Ali Tandoğan... Beşiktaş’tan gönderildi. Turgay Bahadır... Kayseri’den gönderildi. Tuna Üzümcü... Beşiktaş’tan gönderildi. Hüseyin Cimşir... Trabzon’dan gönderildi. Zapotocny... Beşiktaş’tan gönderildi. Ertuğrul Sağlam... Beşiktaş’a yaranamadı. Oynarken de gönderildi. Hocayken de. “Kırık kalpler durağı”dır Bursa... Tıpkı şarkıdaki gibi, gönül “kırgınlığı”, hayat “haksızlığı”, kader “yalnızlığı” çekenlerin, “sözleşmeden buluşuverdiği” adrestir, Bursa... “Kim

Can Yücel

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama Yarım saat erkene kurulsun saatin. Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin.. Pencerini aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin... Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin... Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin. Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart, Çek kızarmış ekmek kokusunu içine, Bak güzelim kahvaltının keyfine. Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis, Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin.. Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile. Sonra koş git işine, dünden, önceki günden, Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla, Ohhh şöyle bir hafifle Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için "alo" de Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa... Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa , çocuk

tatilden döndüm de..

* Sizi sığır sürüsüne salsam bana teke kucaklar gelirsiniz. * Özür beklemiyorum. Bu ayıpla yaşasın. Özür beklemiyorum. Müebbete mahkûm ediyorum... Bundan sonra, bununla yaşayın. Yılmaz Özdil * Kadınlar duyduklarına aşık olur, erkekler de gördüklerine. O yüzden kadınlar makyaj yapar erkekler ise yalan söyler. * İnsanı ayakta tutan iskelet ve kas sistemi değil, prensipleri ve inançlarıdır. * Sorunlar, onları yaratanların mantığı ile çözümlenemez. * Yemine gerek görmeyecek kadar sözlerine sadık ol. Dale Carnegie * referandum: hayır'ın dokunsun arkadaş * En vefakar dostumuz gölgemizdir; o da yoldaşlık etmek için güneşli havayı bekler. Cenap Şahabettin * Bugüne dair iyi bir plan, yarına dair mükemmel bir plandan iyidir. Wag the Dog(1997) * Ölümden korksak ete bürünmezdik. * BAŞARI Ustaya başarısının sırrını sormuşlar: - İki kelime, demiş: Doğru kararlar... Hepimizden farklı olarak sürekli doğru kararları nasıl alabildiğini sormuşlar: - Tek kelime demiş: Tecrübe... Bu tecrübe denen şeyin

YEDİ YILDAN BU GÜNE TÜRKİYEDE YAŞADIĞIMIZ İLKLER

Türkiye'deki icraatlarının unutulmaması ve bakar körlerin gak guk etmemesi için Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP'nin Türk siyaset tarihindeki bazı ilklerini hatırlatmakta yarar görüyorum: *1- İlk defa bir Başbakan "Tezkere geçmezse memura maaş ödeyemeyiz" dedi. *2- İlk defa ekonomi büyürken işsizlik arttı. *3- İlk defa cari açık verilirken döviz kuru arttı. *4- İlk defa bir Başbakan zam isteyen memura "İMF'yi ikna edin" dedi. *5- İlk kez ithalat 100 milyar doları aştı. *6- İlk kez cari açığın üstünde borçlanma yapıldı. *7- İlk kez Yunan kilise bankası Türkiye'de banka satın aldı. *8- İlk defa domuz, kesimlik hayvanlar arasına alındı. *9- İlk defa düşük faizli dış borç, yüksek faizli iç borç ile ödendi. *10- İlk defa bir Başbakan ve Dışişleri Bakanı, İslâmiyeti yok etmeye yemin eden bir Papa'nın heykeli önünde fotoğraf çektirdi. *11- İlk defa bir Başbakan "Toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya" dedi. *12- İlk defa bir cami kiliseye ç

PAPAZI DÖVDÜRTMEYECEKTİK

Üç arkadaş bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar. Biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni. Ama Ermeni olan aynı zamanda papaz. Sıcak, bir süre sonra yolda susuyorlar. Etrafta su yok. Bağların olgun zamanı. "İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın," diye bir bağa giriyorlar. Bağın sahibi bir Türk ama onu görememişler. “Kaç paraysa veririz,” diyerek yemeye başlamışlar. Bu sırada bağın sahibi gelmiş. Bakmış üç kişi üzümünü yiyorlar. Fena bozulmuş ama üç kişiyle de başa çıkamayacağını düşünmüş. Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve papaz olduğu belli. Diğerine bakmış, konuşmasından Kürt olduğunu anlamış. Üçüncüsü de Türk. Dönmüş Ermeni’ye: “Bak bu adam Türk, yesin malımı. Benim kanımdandır. Helali hoş olsun. Bu da Kürt’tür ama din kardeşimdir. Sen niye yiyorsun benim üzümü mü?” demiş. Bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen Türk ve Kürt’ün hoşuna gitmiş. Adam, papazı bir güzel dövmüş. Kıpırdayacak hal bırakmamış, yere uzatmış. Bağ sahibi biraz sonra Kür

alisveris ve kuafor sart...

Sokakta dolasirken yanima pasakli, pejmurde gorunuslu, mutemelen evsiz bir bayan yaklasti ve aksam yemegi için bir kaç dolar vermemi istedi. Cuzdanimdan 10 dolar çikardim ve sordum: - Eger bu parayi sana verirsem, bununla aksam yemegi yerine sarap almaz misin? - Hayir, yillar once içkiyi biraktim, diye cevap verdi evsiz bayan. - Bu parayla yiyecek almak yerine alis verise gitmez misin? diye sordum. - Hayir, alis veris için bos zamanim yok, diye cevap verdi evsiz bayan. Butun zamanimi hayatta kalmak için harcamaliyim. - Bu parayi yiyecek almak yerine guzellik salonunda da mi harcamazsin? diye sordum. - Deli misin? dedi bayan. 20 yildir saçlarimi yaptirmiyorum. - Pekala, dedim. Sana bu parayi vermeyecegim. Onun yerine seni, kocam ve benimle beraber aksam yemegine restorana goturecegim. Evsiz bayan çok sasirdi: - Bunu yaptigin için kocan sana kizmayacak mi? Çok kirliyim ve muhtemelen igrenç kokuyorum. Dedim ki: - Sorun degil. Onemli olan kocamin alisveristen, kuaforden ve saraptan vaz geç

İstikbal Marşı- Cem Yılmaz

Bakma, dönmez şafak vakti yurttan kaçan o alçak! Dönmeyip Amerika'da, arlanmaksızın yaşayacak! O benim milletimin hırsızıdır, yurdu soyacak, Hortumladıkları benimdir, milletimindir ancak! Çalma, kurban olayım hepsini ey hırslı çakal! Gariban halkıma da bir pul bırakacak kadar al! Olmaz sana götürdüğün paralar sonra helal, Hakkını vermezsen burdaki ortaklarının behemehal! Ben ezelden beri aç yaşadım, aç yaşarım! Hangi hükümet beni kurtaracakmış, şaşarım! Kurumuş musluk gibiyim, ne akar ne taşarım! Yırtsam da bir tarafımı, hiç görülmez başarım! Mali krizler, yoluna örmüşse çelikten bir duvar, Benim .ceğiz, .cağız diyen bir hükümetim var! Bağırsın korkma, nasıl işimize burnunu sokar? 'Avrupa Birliği' denen tekdişi kalmış canavar! Arkadaş, Meclis'e namusuyla çalışanları uğratma sakın! İşe aldıracakların, olsun hep sana yakın! Gelecektir, cezanı vereceği günler Hakkın, Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın! Yaktığın yerleri 'orman' diyerek geçme, tanı! Çalış

KÜFRAN

o rahvan atları anlaşılır kılan sabahlarda göğsü kasvet sayrılarıyla çarpışıp delişmen çocuklarını azdırırken dünya şehrin çarşılarından esen telaş hıçkırıklarla akşamı karşılayan bir aldanış gibi babamın incinmiş sesine çökerdi. yatağına ilk kez akan bir nehrin hırçınlığıyla karın kapadığı rayları temizleyendi babam. bir nasihatin başlangıcındaki parmağı hep tehdit, bütün oğulları kaçgöç, herkesin yalnız klarnet çalarken duyduğu kendinin öksüzü ıslak bir adam. benzemem diye düşünürken müsvedde oldum ona. bütün bozgunlara mâlik bir adamdı babam mahzenlerde sakladığım kitaplar kadar müphem. eski gazetelerle dönerdi akşamları yani ki posta katarlarının artıkları.. okuturdu akşamların camlara çarpan geniş sesiyle. oysa renksiz gazetelerdi çeken bizi yani yıldız paylaşan üç kardeş devlet ve babamızdan korurduk kitaplarımızı. çünkü, sabahına sorardı şehir: kimdi duvarlara bu kızıl harfleri düşürenler.. kavmim kadar ümmîydi babam ya da herkes kadar sis. dağılır bu kirli yarış diye düşünürken

tatil öncesi

* Gerçekler yanıltıcı olabilir, söylentiler ise doğru ya da yanlış. Inglourious Basterds * Gerçekler sizi sardığında tek sığınağınız hayal gücünüzdür. Pan's Labyrinth * Hayat asla sahnelenemeyecek bir oyunun sonsuz tekrarından ibaret. Amélie Poulain * Omlet yapmak için yumurtaları kırman gerekir. Fight Club * Sevmek günahsa eğer, günahın benim olsun. * Eğer ikimizden birisinin karısı dul kalacaksa bu benimki olmayacak... Heat * dindar geçinen vs dinden geçinen * A lot of people are afraid to say what they want. That's why they don't get what they want. Madonna * Gerçek kaybeden, kazanmayan değildir. Gerçek kaybeden; kaybetmekten o kadar korkar ki kazanmayı denemez bile. Little Miss Sunshine * Onu neden vurdun? - Hem pantolon askısı hem de kemer takıyordu. Kendi pantalonuna güvenmeyen bir adama neden güveneyim? Once Upon a Time in the West * İçten motive olan kişi, düşünceyi eyleme dönüştürür, hedeflerini belirler ve harekete geçer. * Tires are tired. * Tanri Havva'yi; A

siyaset

Ali 3. sınıfa giden zeki bir çocuktur. Bir gün öğretmeni Ali'ye 'Siyaset' nedir diye sorar. Ali düşünür ama o çocuk aklıyla cevap veremez. Eve gider kitaplara bakar ama hiçbir şey anlayamaz. O da babasına sormaya karar verir: — Baba, siyaset nedir? Baba düşünür. Ali'ye uygun bir yolla anlatmak ister: — Bu evde parayı getiren kim oğlum? — Sen... — Ben kapitalist rejimim. — Peki, parayı alıp bizim yiyecek içecek ve giyecek gibi ihtiyaçlarımızı karşılayan kim? - Annem... — O da hükümet. — Peki, küçük kardeşinle kim ilgileniyor? — Dadım... — Dadın işçi, kardeşin gelecek, sen de halksın o zaman. Ali her şeyi not alır ve uyur. Gece garip seslerle uyanır. Bir de bakar ki kardeşi ağlıyor. Yanına gidince altına pislediğini anlar. Hemen annesini kaldırmaya gider. Ama ne yaparsa yapsın anne kalkmaz. Bu arada salondan gelen sesleri merak eder ve salona gider. Babasıyla dadısını uygunsuz yakalayan Ali'nin ağzından aynen şu kelimeler dökülür: — Kapitalist rejim işçiyi sömürüyor,