Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Team Work-The Hare And The Tortoise

Once upon a time a tortoise and a hare had an argument about who was faster. They decided to settle the argument with a race. They agreed on a route and started off the race. The hare shot ahead and ran briskly for some time. Then seeing that he was far ahead of the tortoise, he thought he'd sit under a tree for some time and relax before continuing the race. He sat under the tree and soon fell asleep. The tortoise plodding on overtook him and soon finished the race, emerging as the undisputed champ. The hare woke up and realized that he'd lost the race. The moral of the story is that slow and steady wins the race. This is the version of the story that we've all grown up with. But then recently, someone told me a more interesting version of this story. It continues. The hare was disappointed at losing the race and he did some soul-searching. He realized that he'd lost the race only because he had been overconfident, careless and lax. If he had not taken things for grant

geçit yok

bağdatlı'yız, bağdat'tayız, bağdat'lıyız bağdat'ta düşünce bombalar adımız meçhule kalır adımız meçhul yanar kavrulur bedenimiz sevdiklerimiz yanar kavrulur külümüz kalır geriye rüzgarda savrulur sözümüz kalır bir de öfkemiz, bir de öfkemiz, bir de öfkemiz öfkeliyiz kül savrulur, söz kalır, öfke büyür büyüyor bağdatlı'yız, bağdat'tayız, dünyanın her yanındayız bu kan denizinin dalgalarıyla yankileri boğacağız bağdatlı'yız, bağdat'tayız, bağdat'tayız, her yandayız geçit yok, isyan var emperyalizme karşı katlettiğin yetti artık, yetti artık, yetti geçit yok, isyan var emperyalizme karşı söndürdüğün ocaklar yetti artık, yetti, yetti yetmez artık bombaların durduramaz bu seli sorulacak bir hesap var yetti artık yetti atılan bombanın bir hesabı olacak olmalı yetti artık, yetti bu hesap vakti geldi bombalanan topraklarda yakılan hayatların söyleyecekleri bitmedi daha bitmeyecek bombalanan insanlarımız adına da haykırıyoruz bir kez daha katil amerika önce g

Dinler ve Tanrı kavramı hakkında filozoflar ne diyor?

* Bence Tanrı dürüst ve erdemli bir ateisti, her sözü Tanrı, Tanrı, Tanrı olan ve her yaptığı iş rezil, rezil, rezil olan bir TV vaizine tercih ederdi. Isaac Asimov * Ölümün bir hiçlik olmasını bekliyorum ve beni ölüm korkusundan kurtardığı için ateizme şükran duyuyorum. * Bilginin kısa yolu olduğu iddia edilen iman, sadece aklı yok etmenin kısa yoludur. Ayn Rand * Ahlaki kesinlik her zaman kültürel geriliğin işaretidir. Kişi ne kadar az uygarsa, tam olarak neyin doğru, neyin yanlış olduğundan o kadar emindir. İnsanlığın tüm ilerlemesi, ahlaki alanda bile, şu anki ahlaki değerleri körce savunup, başkalarına zorla uygulatmaya çalışanların değil, bu ahlaki değerlerden şüphe edenlerin eseridir. Gerçekten uygar bir insan, sadece bu alanda değil, her alanda her zaman şüpheci ve hoşgörülüdür. Onun kültürü 'Tam emin değilim.' cümlesine dayanır. * Mark Twain Gelişmiş toplumlar dindar oldukları için değil dine rağmen gelişmiştir. Benim inanmadığım bir dine inananları kafir saymanın raha

kaytarmak

* Her boyayı boyadın bi fıstık yeşili kaldı. * Yellenirken altımıza doldurmayalım. * Lafı uzatanlara ne yapmak lazım diye Farabi'ye sormuşlar. "Uzun konuşanı kısa dinlemeli..." demiş. * Hayat aldığımız soluklarla değil, soluk kesen anlarla ölçülür. * Herkesin 1 hikayesi vardır ve kendine değerlidir. Eğer insanların hikayelerini bilip anlayabilirsen insanlara daha anlayışlı olabilirsin. * Her evli erkek kasıragalara neden kadın adı verildiğini bilir. * Uçurtmalar, rüzgar gücüyle değil, o güce karşı koydukları için yükselirler. W. Churchill * Bazı insanlarla yakınlığımızı dostluğundan yararlanmak için değil, düşmanlığından korunmak için sürdürürüz. * Gözyaşı, kadının makineli tüfeği, hedefi ise erkeğinin kalbidir. W.S. Maugham * Bir kadının su fırçasında, beyaz saç tellerini farketmesinden daha kötüsü ne olabilir? Kocasının ceketinde sarı saç telleri bulması. * Baba, konuştuğumuz dile neden anadil diyoruz? - Çünkü devamlı anneler konuşuyor. * İş ortamında yoğunluktan öğrenm

sarışın

Çok güzel kızıl saclı bir bayan doktorun muayenehanesine girer ve her yerinin çok ağrıdığını söyler. - Doktor, 'İmkansız insanın her yeri ağrımaz, lütfen ağrıyan yerlerinizi gösterin bana'. Kızıl saçlı bayan işaret parmağını uzatır sol göğsüne bastırır ve çığlık atar, sonra dirseğine bastırır bu sefer daha fazla acıyla bağırır. Dizine bastırır ve çığlık atar, ayak bileğine bastırır aynı şekilde. Neresine dokunsa çığlık atmaktadır. - Doktor, 'Gerçek kızıl değilsiniz değil mi? - Bayan 'Evet, kızıl değilim, aslında sarışınım' - Doktor 'Tahmin etmiştim zaten, sadece işaret parmağınız kırık' *****************

Hadisi şerif

* İnsanların Peygamber'den öğrendikleri sözlerden biri de: 'Utanmadıktan sonra dilediğini yap' sözüdür. * Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir. * İman yetmiş küsür derecedir. En üstünü 'La ilahe illallah (Allah'tan başka ilah yoktur)' sözüdür. En düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandır. * Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir. * Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü'min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olmaz. * İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi gerçekten sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız. * (Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen de sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır. * Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama

Türk cehennemi

Dört arkadaş aynı araçla yolculuk ederken trafik kazasında ölür. Azrail: —Türk cehennemine mi? Yoksa Avrupa cehennemine mi gitmek istersiniz? Şaşıran dört kafadardan biri: —Fark nedir? Azrail: — Avrupa cehenneminde her gün bir kepçe, Türk cehenneminde her gün bir kova bok yersiniz!! Üç tanesi: — Biz Türk doğduk, Türk ölürüz! Bir tanesi ise uyanıktır, Avrupa cehennemini seçer. Aradan epey zaman geçer. Avrupa cehennemindeki adam artık kepçe kepçe yemekten bıkmıştır, arkadaşlarının durumunu merak eder, hallerini görmek için ziyaretlerine gider. Oysa onlar halay çekerek, sen şakrak gülerek karşılarlar onu. Dayanamaz sorar: — Ben bir kepçesini hazmedemezken siz her gün bir kova bok yiyip nasıl bu kadar neşeli olursunuz? — Oğlum, oğlum! Burası Türk cehennemi, bir gün bok olur kova olmaz, bir gün kova olur bok olmaz, bir gün görevli işe gelmez, gelen her boka karışır, anlayacağın 3 aydır bir bok yediğimiz yok!.. ***************************************