Ana içeriğe atla

Bizim Büyük Çaresizliğimiz

Tamam, Ben Nihal’e aşıktım! Ama bunu ona söyleyemezdim. 
Çünkü aşklar eşitler arasında yaşanır.  Eşit değilseler bir taraf diğerinin esiri olur, diğeri de ona eserim diye bakar. 
Çetin işte böyle beni biraz olsun rahatlatacak genellemelere ihtiyacım vardı. Durumun genel bir duruma uyması iyi gelecekti sanki bana.
* Aşk eşitler arasında yaşanırKötü sonun, kavuşamamanın vereceği rahatlığı, iç huzurunu beklerken...
* Oysa asıl eşit olmayanların arasındaki aşktı. Kavuşamamaktan doğar çünkü aşk, imkansızlıkla beslenir.

* Benden okumak için kitap önermemi isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum; hala öyle!

* Seninle konuşmanın özel grameri: Hemen hemen her cümle 'Hatırlıyor musun?' sorusuyla biter, ortak geçmişimizin g'si büyük yazılır, eylemlerimizin kipi daima güzel geçmiş zamandır ve Çetin ile Ender'i birbirine bağlayan bağlaçlar saymakla bitmez. 

* Bütün tatlar ekşi, bütün kokular kesif, bütün hisler fani...

* Sana doğru yuvarlanan yumağın kedisiyim ben. 

* Yaşamak aslında birbirinden kopuk yaşantılar arasında bağlantılar kurmaktır. Bir hatırayı diğerine bir fotoğraf albümü değil, yaşayan bir insan bağlar. 

* Aşkın insanı zenginleştirdiğini biliyorduk, fakirleştirdiğini de bilelim.

* Hayatta da edebiyatta da asıl olanın ateş olmak değil, ateşi elinde tutmak olduğunu düşündüm.

* Dostum her şeyin farkında olduğun için mi yalnız ve mutsuzsun?

* Yaşadığım her şeyi bir karınca gibi yuvarlaya yuvarlaya ona taşımayı düşünüyordum.

* O zamanlar, demişti babam, kendimizi bulmakla kadınımızı bulmayı birbirine karıştırıyorduk.

* Reşit, ömür denen şeyin tedricen yaşanmadığını söylerdi. Gerçekten öyle her şey birdenbire oluyor. Küçük bir çocukken birdenbire, ilaçlarını plastik bir margarin kabında saklayan bir ihtiyar oluveriyorsun. Kendin için, çocukların için, ülken için güzel şeyler ümit ederken, seni biçimlendiren şeyin güzel bir gelecek hayali olduğunu düşünürken, birdenbire kaderinin, güne ayak uyduramamak, gençliğini, geçmişini, özlemek ve hızla dönen dünya tarafından hep kenara savrulmak olduğunu görüyorsun.

* Bütün yaşadıklarımızı bıkmadan, usanmadan ve artık utanmadan hatırlayacağız. 

* Şunu biliyorum: Birine aşık olunca, ömrün boyunca onu aramışsın da sonunda bulmuşsun gibi, geçmişini tekrar kurgularsın. Basit tesadüfler aşkın ilahi gücünün işaretleri olur çıkar. 

* Biliyorsun, duygusal hayatımızı, ihtiyaçlarını gidermek ve acıdan kaçmak dışında başka bir faaliyeti olmayan bir bebeğin hayatı olarak görmeye eğilimliyizdir.

* Sonra yine bahar gelecek, yaz gelecek. Tekrar eden şeyler bizi tekrar tekrar sevindirecek. 

* Dostum benim, do sesim!

* Kimim ben, böyle çöle bulanmış 
Alnımda güneşin tokadı
Kimim ben? 
Önümde üç günlük yol... 
Ve başımın üzerinde yırtıcı kelimeler, 
Dönüp duruyor. 

Kimim ben? 
Sen adımı söylerken... 
Sesinden meyveler toplayan. 
Anlamın kızıllaşıp battığı ufka doğru içimde kargacık burgacık bir kervan 
Kimim ki ben, sana rüyalar taşıyan? 

Gökkubbe alçak, 
Hırka dar, 
Tecrübem eksik, 
Söyle, 
Kimim ben? 

* Hareket etmezsen acı üzerinde birikir. 

* Uzanamadığı üzümden pekmez yapmak. 

* Karmaşanın, keşmekeşin, hayatın yorucu zenginliğinin içinde eksik kalan nedir ki, uykunun kuytusunda ille de tamamlanması gerekir?

* Başlayan ve biten şeyler Çetin, ölümlü olduğumu hissettiriyor bana, ölecekmiş gibi oluyorum...

* Oysa Batı Dünyası, "tasarruf etmek" eğilimiyle birlikte "yaşamak" fikrinin üzerine de kurulmuştu. Yaşamamayı bir halt sanan biz mistik Doğulular Batı'nın asıl bu özelliğine öykünsek daha manidar olurdu. Bizi biz yapan bu "yaşamamak" fikri nedeniyle hiçbir şeyin peşinden gitmiyorduk, kahır çekiyorduk, ekşiyorduk... Yaşayanların kavramları olurdu, yaşamayanların yasakları, suçları, günahları... Kavramlar bir bakıma özgürlüktü.

* Yıldızlı bir gecede, gökyüzünün altında kendini acemi ve çaresiz hissedersen, bu, yıldızlara bakarak başka şeyler düşündüğün içindir. Yıldızlara bakarak yalnızca yıldızları düşünmek gerekir...

* Nihalcim çok isterdim ama yapamam, şiir yazamam. Okumak kimilerine yazmayı öğretir, banaysa yazmamayı öğretti. Ee şöyle düşünüyorum yani, insanı kendinden geçiren bütün faaliyetlerin nihai amacı, o faaliyeti yapmamayı, o faaliyeti yapmadan da hayata kalmayı öğretmek olmalı. Edebiyat da bunu öğretmeli, hatta ibadet de. Anlıyor musun? 
Ayrıca edebiyatçıların, özellikle de şairlerin güzellikle ilişkilerinin sorunlu olduğunu düşünüyorum. Ya ona itaat etmek istiyorlar ya da hükmetmek. Güzellikle birlikte uslu uslu yaşayamıyorlar. Budalalık değil mi sence bu?

* Evet, diyor Ender, bazen edebiyat hayattan daha açıklayıcıdır.

* Yaptıklarımızı olumlayan yasalar buluyoruz; sanırım aklımız böyle işliyor: Buyurgan iç huzurumuzun boynu bükük kölesi olarak. (Çetin, burayı anlamadıysan lütfen üşenme, bir kere daha oku!)

* Hayatımızın, uzun mihnet, lezzetsizlik, renksizlik ve keder devrelerinin arasına serpiştirilmiş kısa saadet dakikaları...

* Uzağımızdaki her şey biraz olağanüstüdür, olduğundan biraz daha fazladır.

* Özgürlüğün kimse tarafından sevilmemeyi göze almak olduğunu söylüyordum.

* Kitabına aşık oldum, filmiyle dost.

* Aramızda bildiğimiz bütün dillerde geçen bir konuşma başladı. 

* Uç bakalım Ender, uç! Sözcüklerden kendine kanat yapanları çok gördük biz!  Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? Anılarımızı avuç dolusu bir su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir?

* Sessizlik, üzerinde onu eksilten değil tamamlayan bir şey olarak duruyor.

* O da anlamıştı herhalde ikimizden bir adam olacağını, benimle konuşulacağını seninle yaşanacağını.

* Biz seninle pek konuşmuyor, rolümüzü oynuyorduk. Seni bilmiyordum ama ben makyajımı silip yatağa her girdiğimde, Nihal’in samimi ve kararlı bir hamleyle bu oyunu bizim yerimize bitireceğini hayal ediyordum. ‘Ne yapıyorsunuz siz!’ diye azarlayacaktı bizi küçük kızımız, ‘anlamıyor musunuz, atmosferde Çetin ve Ender gitgide azalıyor, yakında nefes alamayacağım, görmüyor musunuz?’ Biz de bu oyuna bir son veriyoruz, normal halimize dönüp o yaşamsal bileşiği tekrar oluşturuyoruz: çetinikisalakenderdört.

* Ona bakarken seni özlemiştim, hayatımın en uçarı, en kapısı penceresi açık dönemini özlemiştim.

* Biz uzaktan kuruyorduk Çetin, olanlar üzerine değil olabilecekler üzerine düşünüyorduk.

Aradığım sözcükleri unutarak, rastladığım sözcüklerin peşinden mi gidiyordum? Aslına bakarsan Çetin, Nihal, biz ona aşık olduğumuzda varlık kazandı, fiziksel özellikleri belirginleşti, daha bir güzelleşti, çekicileşti; hatırlanır oldu. Önce aşk vardır. Hatırlamak da, acı çekmek de, sevgilimize vereceğimiz çiçeğin fotosentezi de ondan sonra başlar.

* Bende ve hatta başka kimsede olmayan bir şeye sahip olduğunu sezdiğim kadına hemen aşık olurum.

* Karaya vurduğumuz günlerden birinde sen de söylemiştin, beni hep şaşırtan bundan sonra da şaşırtacak olan kavrayışınla: “Sen yine kendini sevdin. Bense onu sevdim!”

* Basit şeyler isteyince, basit şeylerden zevk almaya başlayınca anlıyorum ki aşık olmuşum.

* Kızın sesi detoneydi, yanlış notalar basıyordu ama bu bir aşk şarkısıydı, mutlulukla mutsuzluğu aynı tepside sunuyordu.

* Benim her zamanki gibi hiçbir şeyin öncesi sonrası olmayan günlerim…

* İki insanı birbirine götüren sayısız yol vardır.

* Bazen düşünürüm, yıllarca ayrı kalmasaydık bu kadar sıkı dost olur muyduk? Hep özlemeseydik…

* Sonra sustum. Çok konuşunca olan şey: Konuşmak, anlatmak, anlamsız gelmişti birdenbire. 

* Çok konuşunca olan şey: Konuşmak, anlatmak, anlamsız gelmişti birdenbire. Belki de, katlanıp kaldırılması gereken şeyleri buruşturmuştum. 

* Bir şeyin, hızlı hareket eden bir şeyin peşine takılmış koştura koştura yaşıyorum.

* İçimizin dışımızla bir olması durumunda insanlığın kendini pek de iyi hissetmeyeceğini, söylediğini anlatmıştı.

* Bütün sıkı ilişkiler bir azınlıktır çünkü. Sırtlarını “dışarıya” bir güzel dönmüş iki insanın oluşturduğu azınlık.

* Peki, aşık olduğun insanda, başkasında olsa dayanamayacağın şeyleri hoş görür müsün?

* İnsan severken basit sınıflandırmaların sınırlarını değil kendi sınırlarını görür, kendi sınırlarında dolaşır, kendi sınırlarına değer. Benim bildiğim tek sınır bu.

* Bilirim, ulaşamamak, seni altüst etmez, sen ulaştığın şeyi kaybedersen dağılırsın.

Bizim büyük çaresizliğimiz Nihal'e aşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışıydı. Asıl çaresizlik buydu.

* En büyük ahlaksızlık, demiştim kendi kendime, bir aşkı yaşayamamaktır. Hayatı mümkün olan en geniş haliyle yaşamak gerekir, demiştim.

* Başka türlü nefes alınmaz. Başka türlü yaşanmaz. Başka türlü aşk olmaz. Yaptıklarımızı olumlayan yasalar buluyoruz; sanırım aklımız böyle işliyor. Buyurgan iç huzurumuzun boynu bükük kölesi olarak.

* Çetin, her şeyin bu kadar ince hesap işi olması berbat değil mi? Şimdi düşününce, arzu ahlakla çatışma eğilimi gösterirse, ilişkinin de hesap işi olması zorunluluktur, derim.

* Yaşanan şeyler ne olur Çetin, nerede durur? Hatırlamaya ve belleğe ilişkin eğretilemeler beni kesmiyor. Tozlu tavan arasına girmek, eski bir sandığı açmak, sararmış bir defterin sayfalarını çevirmek filan diyorum, beni kesmiyor. 
Geçmişimizle bağlantı kurmanın tek yolu hatırlamak mıdır? Bakşa bir eylem yok mu, olamaz mı?

Ne çok kadın ve erkek yaşadığıyla yetiniyor. Karı koca olmakla yetiniyor. Oysa kafalarında bir aşk kavramı olsaydı, yaşadıklarıyla yetinmez, kurulu düzenlerini yerle bir etmek pahasına aşkın peşinden giderlerdi. Kavramlar hayatı en üst imkanlarına genişletmenin araçlarıdır.

* Çetin ilişkimiz bir gün bu zenginliğini yitirirse, geçmişimizden artık geride kalmış bir şey olarak söz edersek, bu benim için bir çeşit ölüm olur! Ölünce de her şeyi bağışlayabilirim…

* Kendisi de sayısız insan tarafından anlatılmış sayısız hikayeden ibaret olan gerçeği kim bilebilir ki!

* Hangimiz yaşamadık, savruluşların sonunda bir yerde bizi bekleyen ismimize düzenlenmiş kimlik arayışını?

Barış Akarsu

*

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ekinler dize kadar

1. Ekinler dize kadar, fener gel bize kadar Sana bir şey göstersem, kasıktan dize kadar Al bunu alamaz mısın, sen ne biçim delikanlısın... 2. Çıktım taşın üstüne, açtım bacaklarımı Altımdan geçen fener, yesin ta.aklarımı Al bunu alamaz mısın, sen ne biçim delikanlısın... 3. Portakal soyulur mu, tadına doyulur mu Fener sana bi koysam, fizandan duyulur mu Al bunu alamaz mısın, sen ne biçim delikanlısın.. 4. Mektup mektup içinde, mektup zarfın içinde Dur oynaşma fenerbahçe, azcık kalsın içinde Al bunu alamaz mısın, sen ne biçim delikanlısın... 5. Fenermiş onun adı, severmiş büyük malı Ne yapsın yavru serçe alışmış koca .ike Al bunu alamaz mısın, sen ne biçim delikanlısın... 6. Gittik biz kadiköye, koyduk fenerbahçeye Bakirelik gidince, düştü genel evlere Al bunu alamaz mısın, sen ne biçim delikanlısın... 7. Fener demek g.t demek, herkese veren demek Bizim başımız kel mi, bize de vermen gerek Al bunu alamaz mısın, sen ne biçim delikanlısın... 8. Fenerim kapı gibi, aspirin hapı gibi Akşamda

Kırık Kalpler Bankası

İhvanımız sormuş bize Demiş kimdir muradınız Biz gizleriz, açık olmaz Kendin açar, muradımız Sözü nefesten uçuran Aslanı kafesten kaçıran Kalbi, tertemiz getiren Odur bizim muradımız Hırsız iken çalmam desin Âlim iken bilmem desin Aşık olsun, sevmem desin Budur bizim muradımız